14 Temmuz 2007
Cezaevi raporu
ÇHD İstanbul Şubesi Cezaevi İzleme Komisyonu'nun Nisan - Mayıs - Haziran aylarına ilişkin raporudur.
Cezaevleri ülkemizdeki hak ihlallerinin en sık yaşandığı yerlerden biridir. Özellikle
19 Aralık 2000 tarihinden itibaren siyasi iktidar, yarattığı infaz modeli ile infazdan umulan amacı tümden değiştirmiştir. Cezaevindeki tutuklu hükümlüleri iyileşmesi gereken hastalar olarak tespit etmiş, iyileştirme yöntemi olarak da tecrit/tretman yöntemini uygulamaya başlamıştır.
Bizler başta
Yüksek Güvenlikli Cezaevleri olarak tarif edilen
F, L, D tipi cezaevlerindeki hak ihlallerini takip etmek, hükümlü ve tutuklularda derin tahribatlar yaratan tecrit uygulamasını hafifletmek için yürürlülüğe konulan 45/1 sayılı genelgelerin nasıl uygulandığını ve uygulanma sorunlarını değerlendirmek için Cezaevini Komisyonu çalışmalarına hız verdik. Başta Yüksek Güvenlikli F tipi Cezaevlerini incelememizin nedeni bu yerlerin ilgili bilim çevrelerinin, hukukçuların, tutuklu ve hükümlülerin ve yakınlarının eleştirdikleri gibi tecrit ve izolasyona dayalı olmasıdır.
Bundan sonra izlenim, gözlem ve başvuruları raporlar haline getirip basınla ve kamuoyu ile paylaşacağız.
Hak ihlali ve genelgelerin nasıl uygulandığını değerlendiren raporumuzu hazırlarken;
- Komisyonumuz üyeleri çok sayıda tutuklu ve hükümlü ile cezaevi görüşleri yapmış,
- Cezaevlerinden gelen faks ve mektupları değerlendirmiş,
- Cezaevi idareleriyle çeşitli diyaloglar geliştirilmeye çalışılmış,
- Aile ve arkadaş (ziyaretçi) görüşçülerle temas kurmuş ve adı geçen rapor hazırlanmıştır.
- Tekirdağ F tipi Cezaevi ilimize yakın ve kalabalık olması ayrıca yapılan başvuru sayısının çok olması nedeni ile ilk ziyaret ettiğimiz yer olmuştur.
Bilindiği gibi tecrit/tretman uygulamalarının insan sağlığı üzerindeki etkilerinin kısmen de olsa kırılabilmesi için, tutuklu ve hükümlülerin direnişleri sonunda,
Adalet Bakanlığı 22 Ocak 2007 tarihinde 45/1 No’lu bir genelge yayınladı. Buna göre tutuklu ve hükümlüler, haftada 10 saate kadar, hiçbir tredman koşuluna bağlı kalmaksızın kendilerinin seçebileceği 10 kişi ile genelgede belirtilen alanlarda -hücre dâhil- sadece sohbet amacıyla görüşebileceklerdi.
TEKİRDAĞ 1 NO’LU F TİPİ CEZAEVİ:
Komisyon üyelerimizin Tekirdağ 1 Nolu F tipi Cezaevine yaptıkları ziyarette edindikleri bilgilere göre;
- Genelge Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Hapishanesi'nde kısmen uygulanmaktadır, şöyle ki; politik tutuklu ve hükümlülerin çoğu sohbete haftada 10 saat çıkabilmekte iken bir kısmı 5–6 saat çıkabilmekte adli tutuklu ve hükümlüler ise daha kısa sürelerle çıkarılmaktadır.
- Tutuklu ve hükümlüler sohbet saatlerinin sıcak su ve yemek verilme gibi saatlere denk getirilerek, sohbet etme haklarının dolaylı olarak engellendiği görüşündedirler
- Burada sohbet alanları olarak açık görüş yerleri belirlenmiştir. Bu nedenle açık görüşün yapıldığı her ayın son haftasında ve dini/milli bayramlarda tutuklu/hükümlüler sohbet haklarını kullanamamaktadırlar. Bu durum genelgeye aykırıdır.
- Ayrıca açık görüş yerlerinde tuvalet olmadığı ve bu alana yiyecek içecek alınmadığı için tutuklu ve hükümlüler zorunlu ihtiyaçlarını giderememektedirler.
- Tutuklu ve hükümlüler sohbet alanlarına giderken ve alandan dönerken 3’er defa elle ve dedektörle aranmaktadırlar. Tutuklu ve hükümlülerin bir kısmı elle ve dedektörle aramayı keyfi ve onur kırıcı buldukları için durumu protesto edecek mahiyette
“Keyfi aramaya son” sloganı atmakta bu nedenle de sohbete çıkarılmama tehdidi ile karşı karşıya kalmaktadırlar.
- Haklarında toplatma kararı bulunmadığı halde süreli ve süresiz yayınlar idarenin keyfi gerekçeleri nedeniyle tutuklu/hükümlülere verilmemektedir. Ayrıca tutuklu ve hükümlülere gelen mektuplar da keyfi bir biçimde imha edilebilmektedir.
- Aynı cezaevindeki tutuklu ve hükümlüler arasında yayın alışverişi ve mektuplaşma PTT aracılığıyla yaptırılmaktadır. Bununla tutuklu ve hükümlülere ayrıca bir ekonomik yük getirilmektedir.
- Sağlık konusunda ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Revire çıkan hastaların çoğuna aynı nitelikte ağrı kesiciler verilmekte, tam muayene yapılıp teşhis konulmadan hastalar hücrelerine geri gönderilmektedir. Hastaneye sevki gerekenler haftalar sonra hastaneye götürülmektedirler.
TEKİRDAĞ 1 NO’LU F TİPİ CEZAEVİNDEN HAK İHLALLERİNE İLİŞKİN BAZI ÖRNEKLER VE ANLATIMLAR
Savaş ÇETİNKAYA; 2 yıldır çete suçundan cezaevinde, A–20 hücresinde kalıyor.
15 günde 1 saat spora çıkarılıyorlar.
Haftada 3 saat 6–7 kişi ile birlikte açık görüş alanlarında genelge gereği sohbete çıkarılıyorlar. Çıkarılma sebebi olarak Mart-Nisan aylarında, Alaaddin ÖĞET adında adli bir mahkûmun intihar girişiminde bulunmasını görüyor. Genelgeye uyulmadığını düşünüyor. Sorunun çözüm yeri olarak Bakanlığı görüyor.
Sağlık sorunu olarak; kulak çınlaması ve gözlerde bozukluk var.
Fikret AKAR adındaki hükümlü 22.04.2007 tarihinde postaya verdiği 7 adet yurtdışı, 52 adet yurtiçi kartı üzerinde pul olmadığı gerekçesi ile postaya verilmemiştir. İdareye kantinde kart pulu satılmadığını, bu durumda nasıl kart pulu bulacağını sormuş ve kartların hesabındaki paradan kesilerek gönderilmesini istemiş olmasına rağmen tam 18 gün kendisini bu şekilde oyalamışlardır.
“Neden göndermiyorsunuz kartları, hakkında imha kararı mı var…” diye sorduğunda
‘imha kararı yok, kartlar komisyondan geçti göndereceğiz’ denilmiş, Buna rağmen kartlar gönderilmemiştir. Bu konuyla ilgili 10 Nisan günü savcıyla görüşmüş, durumu savcıya anlatmıştır. Savcıyla görüşmesinden bir süre sonra kartlar hakkında imha kararı verilmiştir. Ancak aynı tip kartlar iki gün önce taahhütlü olarak gönderilmiş.
Mehmet YAYLA’nın demokratik kitle örgütlerine gönderdiği 9 adet mektup 02.04.2007 tarihinde imha edilmiş, karar numarası bile olmayan bir karar tebliğ edilmiştir.
Cem KOYUPINAR’a Mart ayında halası Zeliha Koyupınar’ın gönderdiği ölüm orucu nedeniyle yaşamını yitirmiş olan bir diğer halası Fatma Koyupınar’ a ait 2 adet resim verilmemiş ve el konulmuştur.
Ali KOYUPINAR adlı tutukluya ablası Zeliha Koyupınar’ın gönderdiği yine bir diğer ablası olan Fatma Koyupınar’ın 2 adet resmine el konulup, verilmemiştir. El koyma kararı ise
"ölüm orucunda ölen kişilerin resmi ile örgüt propagandası yapılması" gerekçesine dayanmaktadır.
M. Ali BOZOK’a Melek SERİN’den gelen mektubun 30 kelimesi karalanmış, karalanan bölümler; Melek Serin’in rahatsızlanıp İzmir Hastanesi’ne kaldırıldığında 3–4 gün beraber kaldığı Sevgi Saymaz ile geçen günlerini anlatmış olduğu bölümlerdir. Kararama gerekçesi ise
"Ölüm Orucundaki kişileri överek örgüt propagandası yapmak" olarak gösterilmiştir.
Metin YAMALAK; Genelge sonrası açık görüş alanlarına haftada bir gün içinde 5 saat 7-8-9 kişilik gruplar oluşturularak çıkarıldıklarını, bu 5 saatlik sürenin her zaman uygulanmadığını;
"arama, sevk geldi, personel yok, ilaçlama var,….vb." gerekçelerle çıkarılmadıklarını, yine her ayın son haftası ve bayram dolayısıyla yapılan (19 Mayıs Bayramında iki hafta) aile açık görüşü nedeniyle 5 saatlik haklarını da kullanamadıklarını bunun da genelgenin amacına aykırı olduğunu söylüyor.
Sosyal alanları kullanmak istediklerini, ancak bunun verilen disiplin vb. cezalarla kullanılmasının sınırlandığını, sadece disiplin cezası süresince değil;
"iyi hal" denilen fiilen ikinci bir ceza daha uygulanarak -örneğin; (2) aylık ceza iyihalle (4) aya kadar çıkarılmak suretiyle- hakların kullanımı engelleniyor.
Sosyal alanlarla ilgili bir diğer sıkıntı da grupların isteğe göre oluşturulmaması ve bu grupların değiştirilmemesidir.
Türkçe-Kürtçe basın yayın ürünlerinden yararlanamadıklarını, birçok yayın hakkında toplatma kararı olmadığı ve Milli Eğitim Bakanlığı onaylı olduğu halde idare tarafından yasaklandığını ve Kürtçe olan hiçbir yayının verilmediğini, günlük gazeteler için çeviri parası verilirse içeri alınabileceğini bildiriyorlar.
Açık ve kapalı ziyaretlerin düzenlenmesi, personelin mesai durumuna göre belirlendiği için, ziyaretin kısa olması (1 saat), ailelerin başka şehirlerden geliyor olması ve saati kaçırdıkları takdirde bir daha görüştürülmemelerinin aileler için de büyük sıkıntı oluşturduğunu yazmaktadır.
Eşya sınırlaması nedeniyle özellikle kırtasiye malzemeleri konusunda sıkıntılar yaşadıklarını anlatarak devam ediyor;
Elektrik ve su paraları bize ödettiriliyor. Eğer hesabımızda para yoksa hücremizin elektriği kesiliyor. Zaten su sorunu yaşanıyor, özellikle sıcak su haftada 2 saat veriliyor. Bu da özelikle kış aylarında kişisel ihtiyaçlarımızı karşılamamaktadır. Kantinden fahiş fiyata satış yapılıyor. Ailelerimizin maddi durumu iyi olmadığı için ihtiyaçlarımızı karşılamakta zorlanıyoruz. Avukat görüşü için çıkarıldığımızda gidiş dönüşlerde 3 kere aramaya tabi tutuluyoruz.
Ali KANAT’ın Gebze Hapishanesi’ne yolladığı mektup kayıptır! Tekirdağ 2 No’lu F tipi cezaevinde bulunan İnan Gök’e gönderdiği Newroz kartında ise ölüm orucunda yaşamını yitiren Cengiz Soydaş’ın ismi karalanmıştır. Ayrıca Nisan ayının 2. haftası Pazar günü sabah saatlerinde göğüs ağrısı çekip, geçer diye beklemiş, geçmeyince zile basıp gardiyanları çağırmış, revire çıkmak istediğini söylemiştir. Ancak gardiyanlar
‘başgardiyana söyleyelim’ deyip gitmişler ve uzun bir süre gelen giden olmamıştır. Bir ara yemek dağıtan gardiyanlar
‘Nasılsın? Düzeldin mi?’ diye sormuşlar. Daha sonra tutuklu ve hükümlüler, gelen gardiyanların da oyalama girişimi sergilemesi üzerine tartışarak
‘Ölsek kimsenin umurunda değil’ demişlerdir… Gardiyanlar ise
‘Hastane buraya 20 km uzaklıkta, nasıl gidip gelelim, doktor bile yok, her istediğimizde gidemiyoruz’ deyip,
‘hafta içi dilekçe yaz çık’ demişler. Hafta içi; Pazartesi günü doktor olmadığı için ağrılarının fazla olmasına rağmen revire ancak Salı günü çıkabilmiştir. Doktor ise
‘Bir şeyin gözükmüyor teşhis yapamam, ağrıdığı zaman gelirsin’ deyip yollamıştır. Revir dönüşü bir gardiyan
‘ne bakıyorsun!’ deyip taciz etmiş, saldırmaya çalışmıştır.
Erkan SÖNMEZ’in Kandıra F Tipi’nde saldırıya uğrayan Mehmet Sağlık’a göndermek istediği faks
‘Örgüt Propagandası’ olduğu gerekçesiyle imha edilmiştir.
A–4 no’lu hücrede kalan
Ali KANAT, Erkan SÖNMEZ ve
Gökhan AKTAŞ sohbete çıkarılırken gardiyanlar tarafından taciz edildiklerini, dönüşte de aynı tavırların sergilendiğini söylemişlerdir. Anlattıklarına göre; Ali Kanat’ın ayakkabısını çıkaran gardiyan, tacizci tavırlarıyla ayakkabıyı duvara fırlatmıştır. Gökhan Aktaş; duvara fırlatılan ayakkabıyı almak ve Ali Kanat’a vermek isterken eğildiğinde gardiyan, dirseğiyle Gökhan Aktaş’ın kafasını itmiş ve duvara çarpmasına neden olmuştur. Gökhan Aktaş’ın ayakkabı aramasında da tacizin devam etmesi üzerine duvara fırlatılan ayakkabıyı giymeyen Gökhan Aktaş; diğerini çıkartmak istememesi üzerine saldırıya uğramıştır.
Yine verilen bilgilere göre, C94 B1–48-B1 42 no’lu hücrelerdeki sandalyelerin üç tanesi oturulmaz şekilde kırık durumdadır. Birçok sandalye de yıpranmış ve kırıktır. Bu durum birçok hücrede aynı şekildedir ve sandalyelerin çoğu kullanılamaz durumdadır. Birçok kez sözlü söylenip, dilekçeyle de ifade edilmesine rağmen somut bir cevap alınmamıştır. Her seferinde
‘Şu anda kurumda sandalye yok. Gelince verilecek’ denilmiştir. Sandalye yokluğundan bir kişi hep ayakta kalmak zorunda bulunup, yemekler de sırayla yenilmektedir. Tutuklu ve hükümlüler amacın; sandalyelerin kantinden parayla satın alınmasını sağlamak olduğunu düşünmektedir.
Mahkemeye götürülen sigara, su vb. malzemeler geri dönüşlerde içeri alınmamakta, el konulan sigaralar,
‘Emanete alınıyor’ denilerek verilmemektedir.
Yüksel DOĞAN hastaneye giderken ayakkabısını X-Ray cihazına koyma konusunda sorun yaşamış ve yaşanan sorun nedeniyle ayakkabıya el konularak depoya kaldırılmıştır. Hücresinde uzun süre ayakkabısız kalan Yüksel Doğan’a ne alınan ayakkabı geri verilmiş, ne de bu konuyla ilgili bir haber verilmiştir. Ölüm orucundan kaynaklı korsokof rahatsızlığı olan ve ayaklarını pişirdiğinden giyemediği spor ayakkabıyı giymek zorunda kalmıştır.
Uğur DEVE 25 Nisan’da ameliyat olduktan sonra 26 Nisan’da kontrol için röntgen çektirmesi sırasında asker kelepçeyi açmak istememiş. Asker;
‘ayağın röntgen çekilecek, elin değil’ deyip kelepçeyi açmayacağını söylemiş, Uğur Deve’nin ise
‘kelepçe açılmazsa röntgen çektirmeyeceğini’ söylemesi üzerine asker de tehdit ederek kelepçeyi açmıştır. Ayrıca Uğur Deve’ye ailesi tarafından kargoyla gönderilmiş olan ayakkabılar kullanılmış olduğu gerekçesiyle verilmemiştir. Tutuklunun savcılığa yaptığı suç duyurusuna bir cevap gelmemiştir.
Nurettin ŞİMŞEK 25 Nisan’da burnundan ameliyat olmuş, hastanede; yemekte kaşık verilmeyerek
‘elinle ye’ denilmiştir. Ayrıca Nurettin Şimşek’in ailesinin getirdiği telefon belgeleri açık görüş nedeniyle alınmamıştır.
B1-51 no’lu hücrede 30 Nisan da yapılan aramada
‘keçeli kalemler yasak! Topluyoruz’ demişler, tutuklular ise bu kalemlerin 6 yıldır kullanıldığını ve yasak olmadığını söylemeleri üzerine tartışma çıkmış ve gardiyanlar hücrede bulunanlara fiziki saldırıda bulunmuşlardır. Hücreden çıkarken bir gardiyan
‘yaşasın devlet’ diye bağırmıştır.
Deniz KÜLEK kapı mazgalından aynı koridordaki hücrede bulunan Gökhan AKTAŞ’la konuşurken gardiyanlar kendisine ağza alınmayacak küfürler etmişler, belirttiğine göre bunun nedeni sadece diğer hücredeki arkadaşları ile konuşuyor olması değil aynı zamanda yeni tutuklu olmasıdır. Çünkü bu tür sohbeti tüm hücreler yapmakta ancak bu tarz muamelelere diğerleri maruz kalmamaktadırlar. Bunların dışında kendisinde olmadığı halde
‘t-shört’ün var’ denilerek ailesinin gönderdiği 3 t-shirt verilmemiş, daha sonra 2 kazak karşılığında t-shirt’leri alabilmiştir. Tutuklu ve hükümlülere 3 elbiseden fazlası verilmemekte ancak takas yaptırılmaktadır.
Gültekin TÜRKYILMAZ’ın babası ziyaretten dönüşünde ayakkabı araması dayatılması üzerine kalp krizi geçirmiş.
Ali ŞAHİN’in girişte montu yeşil olduğu gerekçesiyle el konulmuştur.
Erdoğan ÇOBAN’a ziyaretçinin getirdiği bağlamanın tellerine el konulmuş, bağlama telsiz bir şekilde verilmiştir. Ona göre; bunu yapmalarının nedeni ise telin kantinde parayla satılıyor olması.
Yine tutuklu ve hükümlülerin anlatımına göre A–29 No’lu hücrede 6 Nisan’daki aramada, gardiyanlar 2. Müdürün emriyle çöpü havalandırmaya dökmüşlerdir.
İdare politik dergilerin birçoğunu
"Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni suçlayıcı, küçük düşürücü ve yıkmaya yönelik ifadelerin bulunduğunu" iddia ederek imha etmektedir.
Yasal olarak satılan ve okunmasının/bulundurulmasının önünde hiçbir yasal engel bulunmayan toplatma kararı olmayan yayınlar idare tarafından sakıncalı bulunup verilmemektedir. Hapishane idaresi kendini mahkeme yerine koyup haber alma özgürlüğünü engellemektedir.
Kırıklar 1 No’lu F Tipinden
Raşit Dörtyol’un,
Sadık Çelik’e gönderdiği mektup içerisindeki 1 Mayıs kartının resim bölümü yırtılmış durumdadır. Taahhütlü gönderilen mektupla ilgili muhtemelen iki hapishane idaresinden birinin yırttığı resim için karar dahi almaya gerek duyulmamıştır. Tutuklu ve hükümlüler idarenin sık sık bu tip keyfilikler içerisine girebildiğini ifade etmektedirler. Bu tür durumlarda gerekli yerlere sorulduğunda
‘Bizim haberimiz yok!’ cevabı alınmaktadır.
Nisan ayından itibaren çıkılan sohbetlere yeni getirilen dört kişi
‘2 aylık deneme süresi’ bahanesiyle çıkartılmamaktadır. Bunun sonucu olarak genelgenin koşulsuz sohbetten yararlanma maddesi açık bir şekilde ihlal edilmiştir.
14 Mayıs’tan itibaren bir hafta boyunca telefon görüşmesi sırasında müdahale edilmiş, soyadının söylenmediği gerekçesiyle telefon görüşmesi engellenen tutuklu ve hükümlüler olmuştur. Daha önce soyadı söylemeden de görüşme yapılabilmektedir.
22 Ocak 2007’de 45/1 no’lu genelgenin yayınlanması sonrasında sohbete çıkarılanlar, bu alanlarda tuvalet su vb. zorunlu ihtiyaçları karşılayacak yer olmaması nedeniyle 3–4 saat boyunca ihtiyaçlarını karşılayamamışlar. Tuvalete çıkmak isteyen kişiler hücrelerine götürülmüş ve tekrar açık görüş alanına getirilmemişlerdir. İdarenin bu yöndeki yeni uygulaması ise tuvalet ihtiyacı için gardiyanlara ait bölümün kullandırılmasıdır. İlk haftalardan sonra bu kullanım esnasında ayakkabı araması yapılmaya başlanmıştır.
TEKİRDAĞ 2 NO’LU F TİPİ HAPİSHANESİ
Burada sohbete slogan atmayan kişiler çıkarılmakta, atanlar ise çıkarılmamaktadırlar. Bu uygulama genelge maddelerine de genelgenin çıkarılış amacına da aykırıdır. Zira bu genelgenin en belirleyici özelliği tredmana yani herhangi bir şarta bağlı olmamasıdır.
Sohbetler tekli hücrelerin üst katında bulunan atölye odalarında yaptırılmakta olup ayrıca tuvalet de mevcuttur. Mekân, masa ve sandalyeler yerleştirilerek sohbet için düzenlenmiştir.
2 No’lu F tipinde de en çok yakınılan konuların başında tutuklu ve hükümlülerin hapishane içi dolaşımlarda defalarca elle ve dedektörle aramalara maruz kalmaları geliyor.
“Bununla birlikte ayakkabılarımız her defasında çıkarılıyor. Biz de 'Keyfi aramaya son' sloganı atılıyoruz”. Ve ekliyor tutuklu:
Biz bu sloganı aynı gerekçeyle 7 yıldan bu yana atıyoruz. Şimdi sohbet hakkımız hukuki bir dayanağı olmamasına rağmen bu bahaneyle gasp ediliyor.
Mayıs ayının başlarında 9 saat sohbet 1 saat spor olmak üzere tredmana bağlı olmaksızın 10 saatlik sohbet hakkı düzenlenmiş ve tutuklu ve hükümlüler bu programı uygun görüp kabul etmişlerdir. Ancak
“14 Mayıs’tan sonra 3 kez sohbete çıktıktan sonra 4. kez sohbete çıkarken 17 Mayıs 2007 tarihinde slogan attığımız bahane edilerek hem sohbete çıkarılmadık hem de hakkımızda iki tane soruşturma başlatıldı.”
Açılan son iki soruşturma aramayı zorlaştırmak ve slogan atmak nedenleriyle açılmış. Tutuklu ve hükümlüler aramayı zorlaştırıcı bir eylem içinde olmadıklarını yalnızca durumu protesto eder mahiyette slogan attıklarını belirtiyorlar. Bu 2 soruşturma sonucu verilecek ceza ise 2 kere 3 ay ziyaretten men. Toplam 6 aylık ziyaretten men cezası ise otomatikman 1 yıl açık ziyaret hakkından mahrumiyet anlamına geliyor. Yani genelgenin tutuklu ve hükümlülerin sosyalleşmesini sağlamaya, izolasyonun etkilerini ortadan kaldırmaya dönük amacına bütünüyle ters bir uygulamayla idare, hukuka ve genelgeye aykırı davranıyor. Hukuksuzluk bununla da bitmiyor. Tutuklu ve hükümlülerin sürekli olarak dile getirdikleri keyfi soruşturmalara da yeni bir örnek eklenmiş.
“İdarenin gerçeği yansıtmayan tutanaklarla bizlere nasıl disiplin soruşturması açtığının bir örneği de bu soruşturmalar kapsamında görülüyor” demekteler. Zira hastanede ameliyat olan, o gün hiç sohbete çıkmamış, ayakkabı aramasına maruz kalmamış dolayısıyla slogan da atmamış kişilere bile soruşturma açılmış. Tutuklu ve hükümlüler bunun kamera kayıtlarında da belli olması gerektiğini söylüyorlar.
Bahsi geçen soruşturmalar CGTİHK’un 42. maddesine göre yaptırıma bağlanması gereken disiplin suçları. Ancak İnfaz Kanunu’nun ilgili 48. maddesi gereği bir üst cezaya hükmedilerek haberleşme ve iletişim araçlarından yoksun bırakma cezası yerine ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma cezası verilmektedir.
Tekirdağ 2 No’lu F tipi hapishanesinde tarafımıza ulaşan çok vahim bir durum da bu hapishanede tutuklu bulunmakta olan
Kemal AVCI isimli tutuklunun maruz kaldığı işkencelerdir.
TEKİRDAĞ 2 NO’LU F TİPİ CEZAEVİNDEN HAK İHLALLERİNE İLİŞKİN BAZI ÖRNEKLER, ANLATIMLAR;
Kemal AVCI, 7 aydır cezaevindedir, siyasi bir tutukludur. Edindiğimiz bilgiye göre; 13 Haziran 2007 tarihinde saat 10.30–11.00 sularında parmağındaki ağrı nedeniyle dilekçe verip revire çıkarılmış, doktora 2 hafta önce verdikleri ilaçlara rağmen parmağının iyileşmediğini ağrılarının hala yoğun bir biçimde devam ettiğini söylemiştir. Buna karşılık hapishane doktorunun yapabileceği bir şey olmadığını söylemesi üzerine, Kemal AVCI hastaneye sevk edilmek isteğini bildirmiştir. Bu arada bir gardiyan
“yeter ulan çık dışarı” deyip çekmeye ve yumruklamaya başlamış, bir taraftan da doktor yumruk vurmuştur. Tutuklu, doktorun vurduğu yumruğun dudağını patlattığını ifade etmektedir. Bu olay devam ederken 5–6 gardiyan daha gelip saldırmaya başlıyorlar ve birbirlerini
“kamera var” diye uyarıyorlar ve kameraların görüş mesafesinden uzaklaştırıp bir odaya alıyorlar. Burada tekme tokat yumruklarla saldırıyorlar, bir taraftan ağzını-burnunu tıkayarak boğmaya çalışıyorlar ve saçından tutarak kafasını duvara vurarak
“biz katiliz, işkenceciyiz sana gününü göstereceğiz” diye bağırıyorlar. Bu odadaki işkence faslından sonra hücreye kadar döverek götürüyorlar. Bu durum güvenlik kameraları karşısında yaşanmıştır.
Olayın olduğu gün meslektaşımız, Yönetim Kurulu üyemiz
Av. Güray DAĞ bir müvekkilini ziyaret etmek üzere Tekirdağ 2 No’lu ceza evinde bulunmakta idi. Av. Güray DAĞ, müvekkilinden olayı öğrenmesi üzerine işkenceye maruz kalmış olan Kemal AVCI ile görüşüp, yapılan işkence izlerini tespit ve müşahade etmiştir. Bunun üzerine idare ile görüşmek istemesine rağmen yetkili kimse ile görüştürülmemiş ve aynı gün Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç ihbarında bulunmuştur.
Kemal AVCI’nın gördüğü işkence nedeniyle ağrıları ve mide bulantısı artmış ve akşam saat 22.00 sularında kendinden geçmiş, nefes alamaz duruma gelmiş ve tıp fakültesi öğrencisi olan hücre arkadaşı tarafından suni teneffüs yapılmak zorunda kalınmıştır. Böylelikle ilk müdahale hücre arkadaşları tarafından yapılmış, arkadaşlarının bağırmaları ve ısrarlı talepleri neticesi saatler sonra hastaneye kaldırılmıştır. Baygın halde olmasına rağmen kelepçeleri çok fazla sıkılmış, hastanede ise iğne vurulup gönderilmiştir.
15 Haziran 2007 tarihinde gittikçe artan ağrıları nedeniyle dilekçe verip tekrar revire çıkmak istemiştir. Normal uygulama, revire bir gardiyanla çıkmak olduğu halde o gün 6 gardiyan tarafından revire çıkarılmıştır. Bu gardiyanların daha önce kendisine işkence yapan gardiyanlar olduğunu ve o gün bir kez daha bu gardiyanlarca dövüldüğünü ve bu esnada da doktorun kendisine küfür ettiğini ifade etmektedir.
Kemal AVCI’nın işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı ve işin içine bir hekimin de karıştığının iddia edildiği, vehamet arzeden bu olayı yerinde dinlemek ve gözlemlemek için 15.06.2007 günü ÇHD Cezaevi Komisyonu adına ziyarete giden
Av. Barkın TİMTİK ve
Şükriye ERDEN bu işkencenin iz ve belirtilerine tanık olmuşlardır. Yoğun bir mide bulantısı, baş dönmesi, bakışlarda donukluk, vücudun çeşitli yerlerinde morluk ve kızarıklık ayakta aksama vb. belirtileri gözlemlemişlerdir.
Yapılan bu işkencelerin üzerine bir de idare tarafından iki disiplin soruşturması başlatılmıştır. Birincisi; doktora hakaret ettiği gerekçesiyle 20 günlük hücre cezası, İkincisi; 3 ay ziyaret yasağı cezası almasına neden olacak nitelikteki soruşturmalardır.
Giyasettin GÜR: Hücrede kendisi dışında bir kişi daha bulunmakta. Yaklaşık bir ay önce sayım için gelen gardiyanlardan biri kendisine fiziki saldırıda bulunuyor.
‘Ne yaptım ben size’ demesi üzerine daha çok saldırıyorlar. Bu saldırı üzerine dişi kırılıyor. Diğer gardiyanlara kendisine saldıran gardiyanın ismini sorması üzerine gardiyanlardan birisi
‘Sen merak etme ismini sormanın ne olduğunu sana gösteririz’ deyip tehdit ediliyor. Daha sonra kendisi hakkında memura mukavemetten disiplin soruşturması açılıyor ve ceza veriliyor. Doktora çıktığında ise doktor
‘Ben senin dişinin bu saldırıda kırıldığını nerden bileyim‘ diyerek rapor vermemiş.
Remzi UÇUCU: İlave Blokta kalıyor. Bu blokta su sorunu diğer bloklara oranla daha fazla olduğunu söylüyor:
3 gün üst üste hiç su vermedikleri oluyor. Verilen su da bazen 10–15 dakika sonra kesiliyor ve ihtiyacımızı karşılayamıyoruz.
10 günlük hücre cezası verilmiş. Gerekçesi ise 20 Mart’ta yapılan arama esnasında yaşanan sorun. Aynı hücrede kalanlara da 10 günlük hücre cezası verilmiş. Ancak bu ceza hukuki süreç tamamlanmadan uygulanmış. Tutuklu, cezanın özellikle açık görüşlerin yapıldığı tarihte uygulandığını ve böylece ayda bir yapılan açık görüş hakkının da bilinçli olarak engellendiğini söylemektedir.
Mahfuz FIRTINA; 1,5 yıldır uyuşturucu ticareti yapmaktan cezaevinde kalıyor. “
Haftada bir su veriliyor oda 10–15 dakika süre ile” diyor. Daha önce disiplin cezası olarak 10 gün hücre cezası, açık görüş cezası ve 6 ay görüş yasağı cezası almış.
“Personel sürekli bizi sorun çıkması için tahrik ediyor” diyor. Genelge kapsamında henüz hiç sohbete çıkmadığını ifade etmiştir.
Baysal DEMİRHAN; 6 yıldır politik bir davadan dolayı cezaevinde bulunmaktadır. Avukat tarafından gönderilen mektupların bile açıldığını söylüyor.
Genelge gereği 15 gün önce sohbete çıkarılmışlar. Ayakkabı araması konusunda çıkan sorun ve atılan slogan gerekçe gösterilerek genelge hayata geçirilmemekte. Haklarında bu nedenle soruşturma açılmış, bu soruşturmanın infazı bekleniyor diyor.
"Biz sohbete çıkmak istiyoruz ama onlar çıkarmıyorlar" diyor.
Sağlık sorunu olarak kulakta çınlama, gözde görme kaybı, sinir ve gerginlik belirtileri olduğunu belirtmektedir.
Hakan ÖZEK; 2 aydır cezaevinde, siyasi tutuklu. 11 Haziran günü saat 16–17 sularında Bayrampaşa Cezaevi'nden Tekirdağ 2 No’lu F Tipi cezaevine sevk edilmiştir. Bacağından ağır yaralı olduğu için desteksiz yürüyemiyor. Askerler yardımıyla araçtan indirilmiştir. Ayakta duramadığı için sandalye istemiş ve sandalye verilmediği gibi kendisiyle birlikte gelen diğer tutukluların yardım etmesine dahi müsaade edilmemiştir. İşlemler bitince gardiyanlar ve askerlerin bulunduğu bir odaya götürülmüş, gardiyanlar çırılçıplak soyunmasını istemişler. Tutuklu ise zaten üzerinde bir tek şortun bulunduğunu bu nedenle soyunmayacağını, soyunmadan normal bir arama yapmaları gerektiğini söylemiştir. Bunun üzerine odaya giren Başgardiyanın hamlesiyle odada bulunanların hepsi saldırıya geçmişler, özellikle de bacağına vurmuşlardır. Zorla soyarak aramışlar, koridordan hücresine kadar tek ayak üzerinde sekerek, elinde eşyalarla birlikte, merdivenleri çıkmak zorunda bırakılarak içeriden kendisine yardım etmeye çalışan gardiyanlar engellenerek ve yoğun acılar içinde hücresine ulaşabildiğini belirtmektedir. Sakat durumda yardıma gereksinmesi olduğu halde tek kişilik bir hücreye koyulmuş daha sonra üç kişilik bir başka hücreye nakledilmiştir.
Bu cezaevinden gelen mektuplara göre (buradaki tüm ifadeler mektuplardan aynen aktarılmıştır): "Hapishaneye her gelen girişte üzeri zorla soyularak onursuz aramaya tabi tutulur. Kabul etmeyen, yani normal aramaya sorun çıkarmayan, ancak tamamen soyunmayanlar saldırıya uğrar, darp edilip tehdit edilir. Bu saldırıya, tehditlere maruz kalan arkadaşlardan kimileri sağdan soldan temin ettikleri kâğıt-kalemle suç duyurusu yaparken, kimi arkadaşlarsa kâğıt-kalem temin edemediği ya da suç duyurusunun nasıl yapılacağını bilemediği için suç duyurusunda bulunamamıştır.
Örneğin;
29.12.2006 tarihinde cezaevine giriş yapan ve tek tek aynı işlemlerden geçenlerden
Muammer ŞİMŞEK, Turan ÖZEN, İlhan İŞERİ, Zeynel ERTÜRK, Mesut ÖMÜR ve
Bülent PELİT suç duyurusunda bulundukları için haklarında 1 ay aile ziyareti ve 45 gün haberleşme ve iletişim araçlarından men cezası istenmiştir. Aynı gün giriş yapan suç duyurusunu o an yapmayan
Dursun ÖZEN, Metin KANDEMİR, Oktay KELEBEK ve
Yüksel KETEN için herhangi bir soruşturma açılmamıştır. Bu kişiler daha sonra suç duyurusunda bulunmuşlardır.
Hapishane idaresinin bu keyfi kararı sonrasında gerek Meclis İnsan Hakları Komisyonu’na gerekse de çeşitli kurumlara yazılan yazılar nedeniyle 12–13 Ocak 2007 günü yani bu kararın hemen ertesinde 7 yıldır atılan ve atılmaya devam edilen sloganlardan dolayı adı geçenlerin tamamı hakkında yeni bir soruşturma açılmıştır.
Yine bir başka örnek;
Bülent ERKOL da cezaevinde girişte saldırıya uğramış, tehdit edilmiş, tekli hücreye atılmıştır. Günlerce hiçbir ihtiyacı karşılanmamış, kazara acil çağrı butonuna bastığı için hücresinde yine saldırıya uğramış, sadece tek kişinin çıkabildiği bir havalandırmalı hücreye konulmuştur. Yaptığı suç duyurularından dolayı hakkında soruşturmalar açılmış, 1 ay ziyaret yasağı, 45 gün iletişim ve haberleşme hakkından men ve 60 gün sosyal etkinliklerden yararlanamama cezası verilmiştir. Yine bu dönemde günlerce havalandırma kapısı günde birkaç saatliğine açık bırakılmıştır.
27.02.2007 tarihinde Bakanlığın genelgesi sonrası sohbete ilk kez çıkan
Abdi CANGI, Nedim ÖZTÜRK, Bülent ERKOL, Muammer ŞİMŞEK, Turan ÖZEN ve
İlhan İŞERİ görüş yerinde fiziki saldırıya uğramış, yerlerde sürüklenerek darp edilmiş üzerine bir de tehdit edilip görüş hakları gasp edilmiştir. 28.02.2007 tarihinde yaşananları Meclis İnsan Hakları Komisyonu’na ve İstanbul Barosu'na yazdıklarından dolayı haklarında aynı gün ahlaki olmayan yalanlarla kapıları dövdükleri, görevliye karşı koydukları gibi iftiralarla soruşturma açılıp 1 ay ziyaret yasağı ve 2 ay haberleşme iletişim araçlarından men cezası verilmiştir. Bu konuda itirazın son günü olan 23 Mart tarihinde İnfaz Hâkimliği’ne adı geçen arkadaşlar dilekçelerini vermişler, ancak idare
Muammer ŞİMŞEK, Turan ÖZEN ve
İlhan İŞERİ’nin yazdığı dilekçeyi keyfi bir şekilde geri getirmiş,
“böyle olmaz” denmiştir. Bu dilekçeler diğer arkadaşlarla aynı gün ve aynı içerikte yazılmıştır. Burada amaç başkadır. İtirazın son günü aynı zamanda hafta sonudur. Bunun üzerine 26 Mart günü Tekirdağ Cumhuriyet Savcılığı’na durumu ifade eden ve suç duyurusu yapan arkadaşlara 4–5 saat sonra 2 aylık mektup ve iletişim cezasının başlatıldığı tebliğ edilir.
1 Mart 2007 günü rahatsızlığı nedeniyle revire çıkan
Bülent PELİT’in araması keyfiyete dönüşünce (kasıtlı olduğu malum) kapı önünde yaşanan tartışmaya katılan
Ercan KUTLU’ya
“birazdan görüşürüz!” denilip, Bülent PELİT revire götürülmüş, o oradayken Ercan KUTLU’nun hücresine kalabalık şekilde girilip saldırı gerçekleştirilmiş Ercan KUTLU yerlerde sürüklenerek tekli hücreye atılmıştır. Bülent PELİT de revirde bizzat doktorun önünde saldırıya uğramıştır. Ardından suç duyurusuna karşı yine yalanlar sıralanmış ve Ercan KUTLU’ya disiplin soruşturması açılarak 10 gün hücre cezası verilmiştir. Aynı günler de sohbete giderken Ercan KUTLU götürülmemiş ve görüşü engellenmiştir.
Bir başka örnek
20.03.2007 tarihinde yapılan genel aramada yaşanmıştır. O gün kimi hücrelerde arama talana dönüşmüş, günlük gazete ve küpürler alınıp götürülmüştür.
Remzi UÇUCU, Kemal AVCI, Dursun ÖZEN, Yüksel KETEN, Oktay KELEBEK, Muammer ŞİMŞEK, İlhan İŞERİ, Turan ÖZEN’in kaldığı hücrelerde ise çöpler hücreye boşaltılmıştır. Bunun üzerine Tekirdağ Cumhuriyet Savcılığı’na 3 ayrı hücrede bulunan arkadaşlar kapalı zarf ile suç duyurusunda bulunmuştur. Ayrıca aynı hücrede kalan Remzi UÇUCU ve Kemal AVCI TBMM İnsan Hakları Komisyonu’na faks çekip yaşananları aktarmış, göreve çağırmış ve dilekçelerinin akıbetinin incelenmesini talep etmişlerdir. Bunun üzerine aynı gün Remzi UÇUCU ve Kemal AVCI’ya
“görevliye karşı gelme, arama yaptırmama, ağır söz söyleme” gerekçesiyle soruşturma açılmış 10 gün hücre cezası kararı alınmıştır.
EDİRNE F TİPİ HAPİSHANESİ
Dernek ve komisyon üyelerimizin kendi müvekkillerinden edindikleri bilgilere göre;
Hapishane idaresi tarafından, yer sorunları ve personel yetersizliklerini gerekçe gösterilerek; genelge kapsamında tanınan sohbet etme hakkının, ilk zamanlar 2,5 saat olabileceğini ama ilerleyen zamanlarda bu sürenin arttırılmaya çalışılacağı söylenmiştir. Tutuklu ve hükümlüler uygulamaları görmek maksadı ile birkaç kez sohbete çıkmışlar ancak sohbet süreleri konusunda herhangi bir değişiklik olmayınca, bu durumun genelgeye aykırı olduğunu ve uygulamaların bu şekilde yerleştirilmeye çalışıldığını düşünerek, genelgede öngörüldüğü gibi 10 saat süreyle, buna imkân yoksa en azından 7–8 saat süreyle sohbete çıkarılması gerektiğini belirterek, sohbet hakkından yararlanmak istedikleri halde bu şartlarda sohbete çıkamayacaklarını söylemişlerdir.
İdare ise en fazla 3–4 saat sohbete çıkarabileceklerini, bunun dışında herhangi bir imkân yaratmanın mümkün olmadığını belirtmiştir.
Sohbete çıkan tutuklu ve hükümlüler, 3 saatlik süreyi kabul eden daha çok adli davalardan cezaevinde bulunan kişilerdir.
KIRIKLAR (İzmir) F TİPİ HAPİSHANESİ
Genelge kapsamında sohbete çıkma haklarını ilk kez Haziran ayında kullanmaya başlamışlardır. 10 saat boyunca 4 politik hükümlü, birlikte sohbete çıkarken cezaevinde başka politik tutuklu/hükümlü olmadığı gerekçe gösterilerek 10 kişi ile görüşme haklarını kullanamamaktadırlar.
Bu cezaevinde ağırlaştırılmış müebbet cezasına mahkûm edilen
Süleyman EROL başka ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasından hükümlü bulunmadığı için Genelge ile kendisine tanınmış hakkını kullanamıyor. 3 yıldır gardiyanlar dışında kimseyi göremiyor.
Dışarıya gönderdikleri mektuplar basit gerekçelerle ilgili kişilere iletilmiyor.
Abone oldukları dergi ve kitaplar
“cezaevi güvenliğini tehlikeye düşürdüğü” gerekçe gösterilerek çoğu zaman kendilerine verilmiyor.
BOLU F TİPİ HAPİSHANESİ
Tutuklu ve hükümlüler, genelge öncesinde belirlenmiş değişik atölye saatlerinde sohbet kapsamında biraraya getirilmektedirler. Burada sohbet eden hükümlüler böylece 8–9–10 saat sohbete çıkmış olmaktadır.
Burada da gidiş ve dönüşlerde 3’er defa elle ve dedektörle aranan hükümlüler aramalardan büyük ölçüde rahatsızlık duymaktadırlar. Bir hükümlü, ayakkabı aramalarını protesto etmek için de çıplak ayakla sohbete çıktıklarını buna rağmen çıplak ayaklarına bile dedektör tutulduğunu söylüyor. Bunun üzerine
“keyfi aramaya son” sloganı attıklarını ve bu nedenle mektup cezasına hükmedildiğini anlatarak ayaklarında ayakkabı olmadığı halde ayakkabı araması yapılmasını eziyet etmek ve keyfiyet olarak değerlendiriyor.
KANDIRA F TİPİ HAPİSHANESİ
Genelge kapsamında tutuklu ve hükümlüler haftada sadece 4 saate kadar sohbet alanlarına çıkarılabilmektedir.
Tutuklu ve hükümlülerin bir kısmı uygulamayı genelgenin amacına aykırı buldukları için sohbet alanına çıkmayı tercih etmemektedirler. Burada kimi tutuklu ve hükümlüler hiç sohbete çıkmamışlardır. Baştan beri 10 saatlik süreyi öngörmeyen sohbet düzenlemelerini kabul etmeyip, 10 saatlik süreyi yakalama iradesinden oldukça uzak olan 4 saatlik sohbet sürelerini genelgenin ruhuna aykırı bulduklarını ifade etmektedirler.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME;
Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonunun yapmış olduğu görüşme ve inceleme sonucunda, ivedilikle çözülmesi gereken sorunlar aşağıya kısaca maddelenmiştir;
1
F Tipi cezaevlerinin tecrit/tretman esasına dayalı uygulamalarının tutuklu ve hükümlüler üzerindeki yıkıcı etkisi malumdur. Bu yıkıcı etkinin kısmen kırılması amacıyla 45/1 No’lu genelgenin tam ve amacına uygun olarak uygulanması zorunludur.
2
45/1 nolu genelgenin uygulanma biçimleri Bakanlık, Savcılık bilgisinde Cezaevi Müdürünün talimatı ve cezaevi görevlilerince yerine getirildiği açıktır. Bu genelgenin uygulanmaması yetkililerin de cezai ve hukuki sorumluluğunu getirmektedir.
3
Cezaevlerinde birçok tutuklu ve hükümlünün kaba dayak, hakaret, aşağılama ve hatta falaka ile başlayıp süren işkenceye varan davranışlara da maruz kaldığı iddia edilmektedir. Bu durum Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalara aykırı olduğu gibi ceza yasası tarafından da yaptırıma bağlanmıştır. İnsan onuruyla bağdaştırılamayacak uygulamalar, kötü muamele ve işkenceler son bulmalıdır.
4
İnfaz Hâkimlikleri ile Adalet Bakanlığı ve Cezaevi yönetimleri arasında oluşan fiili bir konsensusla, F Tipi Cezaevlerinde yaşanan sorunlarla ilgili yapılan tüm başvurular, gerekli inceleme ve yargılamaya tabi tutulmadan, delil toplanmadan sadece cezaevi yönetiminin ve infaz koruma memurlarının ifade ve anlatımlarına; dayanılarak reddedilmektedir.
İnfaz Hâkimlikleri idarelerin işlemlerine onay veren mercii olmaktan çıkarılmalı, tutuklu ve hükümlülerin haklarını koruyan, hukuki güvence sağlayan niteliğine kavuşmalıdır.
5
Tutuklu ve hükümlülerin yaşamsal sağlık problemleri ivedilikle ele alınıp çözülmeli, tutuklu ve hükümlülerin tedavi edilmesinin önündeki her türlü engel kaldırılmalıdır.
Çağdaş Hukukçular Derneği
İstanbul Şubesi