|
|
|
KAVGA KAVGA KAVGA |
|
|
|
emegin ve özgürlüğün için dövüş |
|
|
|
|
|
|
|
Hücrelere karşı ilk muharebe |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Hücrelere karşı ilk muharebe
Cezaevi sorunları her dönem sınıf çelişkilerinin ve politik saflaşmanın net bir göstergesi olmuştur. 1996 1 Mayıs‘ından sonra devrimci tutsakların Eskişehir tabutluğuna götürülmesiyle başlayan hücre saldırısı da tesadüfen gelişen bir olay değildi. Gazi‘deki antifaşist direnişte ve daha sonra 96 1 Mayıs’ında sınıf dengelerini zorlayan devrimci militan coşkuda kendisini gösteren kitle hareketinin gelişme potansiyelleri, burjuvazi için ciddi bir tehdit oluşturuyordu. Sermayenin tahammül sınırı aşılmıştı. Burjuvazi için bu tehdidi uzun ve kısa vadeli çıkarları açısından yoketmenin yolu, kitlelere öncülük eden örgütleri teslim almak ve kitlelerdeki devrimci umutları yoketmekten geçiyordu. Bu nedenle Eskişehir tabutluklarına karşı ‘96 Cezaevleri Direnişi, bu umudu diri tutacak, kitlesel ve ölümüne verilecek bir mücadele olmalıydı. TİKB davası tutsakları, direnişte, kitlesel olarak sürdürdükleri Süresiz Açlık Grevi taktiğiyle, dönemin gerektirdiği kitlesel militanlık çizgisinde konumlandılar.
Tahsin yoldaşın son günlerinde söylediği gibi bu yaz sıcak geçiyordu. Geleceği belirleyen günlerdi yaşananlar.
Cezaevlerindeki komünist ve devrimci tutsaklar, bunun bilincinde olarak, buna göre mevzilenerek dışarıyı da buna göre bilinçlendirme ve nasıl dişe diş ölümüne bir savaşımla kazanılacağını gösterme mücadelesini zaferle taçlandırdılar. Ancak dışarıda yürütülen mücadele kendi içinde önemli kazanımları içerse de, içerideki mücadelenin düzeyinde değildi. Bunu gören devlet, daha sonra birçok cezaevine düzenlediği saldırılarda hücre saldırısıyla teslim alamadığı tutsakları katliamlarla sindirmeye çalıştı. Cezaevi katliamlarıyla burjuvazi aynı zamanda kazanılan zaferin emekçi kitleler üzerinde yarattığı moral etkiyi kırmayı hedefliyordu. Katliamlara karşı tepkiler emekçi kitlelerin, işçi sınıfının mücadelesiyle bütünleştirilip aralarındaki ilişki yeterince kavratılamadığı için, kitlesel gösteriler de yapılmasına rağmen, yine devrimci demokratik kamuoyuyla sınırlı bir mücadele olarak kaldı.
‘96 Süresiz Açlık Grevi ve Ölüm Orucu Direnişi‘ni anmak her şeyden önce bu direnişin zaferle taçlanmasının önderleri ve kahramanları olan şehitlerimizle söze başlamak gerekir. Bir savaşın nasıl kazanıldığını anlayabilmek için bu savaşı doruklarda yaşamış olan şehitlerin inançlarını ideallerini ve yaşama bakış açılarını bilmek önemlidir.
‘96 Süresiz Açlık Grevi ve Ölüm Orucu Direnişi 12 şehitle kazanıldı. Şehitlerimizin her birinin yaşam öyküsü mücadele tarihimize zengin katkılar sağlayacak değerdedir. Tüm şehit yoldaş ve siper yoldaşlarımızı mücadelemizin ateşinde yaşatıyoruz.
Tahsin Yılmaz (TİKB) 26 Temmuz 1996 Sağmalcılar Cezaevi 68. gün.
Ulaş Hicabi Küçük (TİKB) 27 Temmuz 1996 Bursa Cezaevi 69. gün.
Osman Akgün (TİKB) 27 Temmuz 1996 Ümraniye Cezaevi 69. gün.
Aygün Uğur (TKP (ML)) 21 Temmuz 1996 Ümraniye Cezaevi 63. gün.
Altan Berdan Kerimgiller (DHKP/C) 23 Temmuz 1996 Sağmalcılar Cezaevi 65. gün.
İlginç Özkeskin (DHKP/C) 24 Temmuz 1996 Sağmalcılar Cezaevi 66. gün.
Hüseyin Demircioğlu (MLKP) 25 Temmuz 1996 Ankara Merkez Kapalı Cezaevi 67. gün.
Ali Ayata (TKP(ML)) 25 Temmuz 1996 Bursa Cezaevi 67. gün.
Müjdat Yanat (DHKP/C) 25 Temmuz 1996 Aydın Cezaevi 67. gün.
Ayçe İdil Erkmen (DHKP/C) 26 Temmuz 1996 Çanakkale Cezaevi 68. gün.
Yemliha Kaya (DHKP/C) 27 Temmuz 1996 Sağmalcılar Cezaevi 69. gün.
Hayati Can (TKP(ML)) 28 Temmuz 1996 SAG ve ÖO Direnişinin bitiminden sonra Bursa Cezaevinden hastaneye götürülürken şehit düştü.
Tahsin Yılmaz’ın bir yoldaşının anlatımından….
Tahsin yoldaş, tutuklanmadan çok önce hazırlanmıştı yaza ama hayalindeki yaz özelleştirme ve TİS mücadelelerinin içerisinde boğulan işçilerle birarada olmak, Genel Grev Genel Direniş taktiğini sınıfa taşımak, alanlarda bunu kitlesel ve militan bir şekilde hayata geçirtecek mücadele biçimlerinin içinde olmaktı.
Tahsin yoldaş, ‘96 1 Mayıs’ından kısa bir süre önce gözaltına alındı ve tutuklandı. İzmir ‘de polis tarafından aranır durumdaydı. Yıllardır İzmir’de kesintisiz bir biçimde mücadelenin içinde yeralmıştı. Bu nedenle İzmir polisi tarafından tanındığı için İstanbul‘a gelmişti. Ancak hepimizi şaşırtan yanı, yer değişikliğinin onu hiçbir şekilde etkilememesiydi. Sınıf mücadelesinin içinde pişmiş proleter devrimciliği, örgüt adamı kimliği, her davranışıyla karşısındakiler için yüzlerce sözden daha çok şey öğretiyordu. O dönem, semtlerde, antifaşist halk hareketinin yarı lümpen semt gençliğini de içine alan potansiyel bir kitle hareketinin zeminini oluşturduğu genel bir halkçı hava vardı. Tahsin yoldaş, bu ortamda en küçük bir popülist zemine kaymadan sınıf çalışmasını yürütüyordu. 1 Mayıs öncesi yürütülen propaganda ve ajitasyon çalışmalarında yılların yıprattığı koca vücuduyla gençlere taş çıkartacak bir enerji ve coşkuyla o semtten bu semte koşturup işçi toplantıları düzenler; bildiri dağıtımlarını örgütler, direnişlere gider, oralardan kalıcı örgütlülükler çıkarmaya çalışır, EKK komiteleri oluştururdu. Bu konuda hiç tutuk davranmaz; işçi sınıfını çok iyi tanıyor olmasının getirdiği rahatlıkla doğrudan konuya girerdi ve karşısındaki işçinin gündemiyle EKK ve Genel Grev Genel Direniş taktiğini birleştirirken görürdünüz birdenbire onu. Tahsin yoldaşın konuşmalarını duymadan uzaktan izleseniz, başından geçen bir olayı anlattığını zannederdiniz.
1 Mayıs öncesi genelde devrimcilerin en sıkıntılı olduğu günlerdir. Çünkü yapılacak işler ve yapılmak istenenlerin çokluğu, baştan böylesi bir sıkıntıyı yaratır. Ancak Tahsin yoldaş 1 Mayıs çalışmalarında düğüne ya da bayrama hazırlanır gibi büyük bir heyecan ve telaş içinde olur; mutluluğu her davranışına yansır, çevresindeki insanlarla her zamankinden daha fazla şakalaşıp gülerdi.
İşçi sınıfı içindeki çalışmalardaki ustalığını sınıf mücadelesinin birçok alanında da aynı içtenlik ve azimle başarırdı. Askeri alandan üniversiteli gençlik çalışmasına kadar birçok alanda gerektiğinde yer almıştı. İşin başında ona “Bunu yapabilir misin?” diye sorulduğunda ise, yoldaş, gözlerini açarak böyle bir soruya şaşırır; sonra da kendinden emin rahat bir tavırla “Yoldaş, bu örgüt işi. Bu konuda bilmediğimi düşündüğün şeyler varsa onları anlatırsın… Zaten sorunları komite içerisinde önden konuşacağız” der; sonra da konuya ilişkin sorular sormakla yetinmezdi. Kendisine kitap ve dergi listesi hazırlar; gece gündüz demeden birkaç günde listesini okur, sonra da keyifli bir şekilde daha önce hiç bulunmadığı bir alandaki ilk randevusuna giderdi.
Tahsin yoldaşın açlık grevindeki günlerini okuduğunuzda, örgüt görevi bilinciyle ölümün üzerine nasıl aynı coşku ve keyifle yürüdüğünü görürsünüz…
Düşte sınır yok
Murat, çocuk denecek yaşta cam fabrikasında işçi olarak çalışmaya başladı. Küçük yaşta başladığı işçilikte, babasının onları terk etmesiyle evin geçim sorumluluğunu kendisi üstlenmişti. Annesi ve kardeşiyle birlikte, Örnektepe’de bir gecekonduda yaşıyorlardı. Murat’ın evin geçimini üstlenmesi, yaşlı annesiyle bir arkadaş, bir emekçi dayanışması içinde yaşaması nedeniyle Zöhre ananın gözünde Murat’ın yerini daha da özel kılıyordu. Amcaları 15–16 Haziran direnişçileriydi. İki ağabeyi devrimciydi. Daha ortaokula giderken mahallesinin duvarlarına tebeşirle “Kahrolsun Faşizm!” yazıyor, kendi yaşıtlarıyla, sokakta gezen polis ve askerlerin arkasından teneke çalıyordu.
12 Eylül’den sonra, çok sevdiği ağabeyleri ortalıktan kayboldu. Devrimcileri de göremez oldu. Murat, örgütlü mücadeleye girdiğinde conta üreten bir atölyede çalışıyordu. Hafta sonlarında ve akşamları emekçi semtlerinde, derneklerde, Kağıthane’nin konfeksiyon atölyelerinde ve fabrikalarında çalışan genç işçilerle birlikte oluyordu. “Her gün geç saatte eve gelirdi; ama saat kaçta gelirse gelsin bir şeyler okumadan asla uyumazdı. Bütün gün çalışıyordu, iş çıkışı derneklere işçi toplantılarına gidiyordu. Nurtepe’den, Alibeyköy’e, Okmeydanı’ndan İkitelli’ye kadar herkes onu Ahmet olarak tanırdı. Bütün yoğunluğuna rağmen kitap okumayı hiç ihmal etmezdi. Bazen bana da bir şeyler okurdu. Ben onu sürekli beklerdim Murad’ım eve dönmeden uyku uyuyamazdım” derdi Zöhre ana.
Murat’ın çok yönlü militanlığı
“1990 Ağustos’unda başlattığımız Genel Grev Genel Direniş kampanyası, Ahmet yoldaşın gelişmesinde, öne fırlamasında ve sorumluluk üstlenip, inisiyatif geliştirmesinde önemli bir dönüm noktası olmuş. GGGD kampanyası, grev hazırlığı yapan İncirli Coca Cola fabrikasında başlıyor. Bir ay boyunca, fabrika, atelye ve emekçi semtleri, kahveler, otobüs duraklarında, ajit-prop çalışması, bildiri dağıtımı, duvar gazetesi, duvar yazısı vb. coşkulu bir çalışma yürütülüyor. Coca Cola’da başlayan kampanya Çayırova Cam‘da bitiriliyor. TİKB o günlerde İstanbul’da en fazla bildiri dağıtan, sınıfa yönelik militan ajitasyon yapan örgüt olarak öne çıkar. Bu komünist çalışmayı militanlaştıran, coşku yükleyen, Şaban, Osman, Zeynep ve Murat gibi yoldaşların özverili çalışmalarıdır.
Hemen ardından Körfez Savaşı patlak verir. Bu gelişmeler kampanyamıza yeni bir boyut kazandırıyor. Kampanyayla “Emperyalist Savaşa Hayır!” çalışmamızla birleştiriliyor. Murat İkitelli‘den Bağcılar‘a, Sefaköy‘den Gazi‘ye, Esenler‘den Nurtepe’ye, Yeşilpınar‘dan Okmeydanı’na, Kağıthane’den Gültepe‘den Gülsuyu‘na kadar, kahve ve atelyelerde toplantılar, bildiri dağıtımı, duvar yazıları, duvar gazetesi ve pankartların asılması gibi çalışmalarımızın öncü ekibi içindeymiş yine. Böylesi bir çalışmanın içinde Tahsin yoldaşla tanışır. Tahsin’in proleter öncü yapısı, çalışkanlığı, her şeyi doğrudan söylemesinin Murat’ın üzerinde büyük etkisi olur. O kesitte yeni başlayan AFMK politikamızı ete kemiğe büründürmek için gecesini gündüzüne katar. Bir yandan AFMK çalışmasını, diğer yandan EKK politikasını işçi sınıfı içinde yaymaya çalışır. İstanbul Şubeler Platformu‘nun yapacağı şubeler kurultayının çalışmasını yürütür. Gazi Antifaşist Halk Direnişi‘ni duyduğunda, AFMK militanlığıyla barikat başına koşar. Bazen barikatta nöbet tutar, bazen elindeki megafonla ajitasyon yapar. Gazi geleneğini Gülsuyu’na taşıyıp faşist mafya çetelerine karşı antifaşist direniş örgütler. ‘96 1 Mayıs çalışması içinde Tahsin yoldaş tutsak düşer. Bu Murat’ı çok etkiler ve 1 Mayıs alanına ihtilalci komünistlerin militan damgasını vurmak için çalışır. Çalışma yürüttüğü bölgelerdeki işçi emekçiler daha sonra tahliye olup hastaneye geldiğinde Murat’ı yalnız bırakmayacaktır.
17 Ağustos depreminden sonra Murat Gebze Cezaevi’ne yıllardır görmediği yoldaşlarının yanına geldi.1999’da Ulucanlar Cezaevi’ne saldırı olmuş, o saldırıda 10 devrimci katledilmiş, onlarcası yaralanmıştı. Bu katliamı protesto etmek için bütün cezaevleri genel direnişe geçmişti. Dışarıda da eylemler oluyor, cenazeler kaldırılıyor, hastaneler ve cezaevleri önünde aileler ve devrimci kamuoyu da direnişe geçiyor. Barikatları nasıl oluşturdukları, Murat’ın askeri yöndeki gelişkinliği yoldaşları tarafından anlatılırken, Murat’ı ise, başka cezaevlerindeki yoldaşları ve dışarıda tutsak yakınlarının neler yaptığı ilgilendiriyordu. Yılbaşında Murat hastalandı ve bir hafta içinde 10 kilo zayıfladı. 1996 SAG -ÖO döneminde Hebatit-B hastalığına yakalanmıştı, tedavi edilmediğinden bu virüs vücuduna yerleşmişti. Bir dizi eylem ve girişimden sonra Bayrmapaşa Özel Tip Cezaevi’ne gelmesini sağlamıştık. Ama hastalığına teşhis koymayı uzattıkça uzatıyorlardı, yani resmen ölüme bırakılmıştı. Bizim için ise artık şüpheye yer bırakmayacak derecede açıktı: KANSER!”
Acil eylem planı
“Acil bir eylem planı koyduk önümüze, Murat’ı cezaevinden çıkartıp tedavisi için ne yapılması gerekiyorsa yapacaktık. Daha önce cezaevindeki Filiz Gülkokuer‘le ilgili “Öldürtme Sahip Çık” kampanyası yürütmüştük. Uğur Hülagu Gürdoğan’ın Ümraniye Cezaevi’nde hastalanıp tedavi edilmeyerek ölümünden sonra kampanyamız hız kazanmış ve bütün hasta tutsakları kapsayan bir kampanyaya dönüşmüştü. Toplam deneyimleri süzerek Murat’la ilgili kampanyayı yürüttük. Önce Zöhre anayla birlikte Meclis’e ve Cumhurbaşkanlığı’na gittik, eylemler yaptık. Gazetecilerden yazarlara, sendikalara her yere ulaşmaya çalışıyor, cezaevinin önünde eylemler yapıyor, partilere gidiyorduk. Onu en son cezaevinde, 1 Mayıs’tan kısa bir süre sonra görmüştüm. Artık ayakta duramıyordu, arkadaşları sandalye getirmişlerdi. Murat, kanser olduğunu biliyordu. Ne zaman yanına gitsek kendisi bize moral veriyor, dışarıyı soruyor, hücre tipi kampanyasının nasıl gittiğini, TUYAB’daki ailelerin neler yaptığını sorup duruyor ve örgütçülük yönünde önerilerde bulunuyordu. O gün de 1 Mayıs’ın nasıl geçtiğini merak ediyordu; çünkü o sene ilk defa TUYAB olarak ailelerle birlikte 1 Mayıs’a katılmıştık. Ona ailelerin militanlığını, mitingin genel havasını anlattım. Murat’la son görüşümüz olmuştu bu, ondan sonra hastaneye yatırdılar. İşte ancak o zaman yoldaşlarının refakat etmesine, ihtiyaçlarının karşılanmasına izin verdiler.
Kampanyamız hızlanıyor ...
Hastaneye yatırıldıktan sonra onu çıkartmak için çalışmaları hızlandırdık. Önceden yürüttüğümüz çalışmadan farklı olarak sadece kendi öz güçlerimize dayanmayan, çevre güçlere dayalı bir örgütlülük yarattık. Her kurumu ve her bireyi harekete geçirdik. TUYAB çalışmasıyla başlayan kitle örgütleri, basın, sanatçı ve aydın çevresiyle ilişkimiz, Murat kampanyasıyla ivme kazanıp sonra hücre tipi saldırısıyla birlikte devam edecekti. TUYAB’ta birçok komisyon oluşturmuştuk ve kampanyada bu komisyonların çok fazla etkisi olmuştu. Murat’la ilgili hazırladığımız dosyayı basın komisyonu sayesinde hemen herkese ulaştırmayı başarmıştık. Onunla ilgili en küçük bir gelişmeyi basına iletiyor, komisyonlarımız aydın ve sanatçıları, sendikaları geziyor; bunların eylemlere katılmalarını ve basında gündem olmasını sağlıyorduk. Son 1 hafta boyunca televizyonların ana haber bültenlerinden kimi programlara, günlük basından radyolara kadar gündemde yer almasını sağlamıştık. Günde 2-3 televizyon programına katılır olmuştuk. Basın aracılığıyla Cumhurbaşkanlığına Bakanlıklara ve cezaevi savcıları üzerinde basınç oluşturuyorduk. 8 Haziran günü Cumhurbaşkanlığından Murat’ın cezasının ertelenmesi için talimat geldi. 9 Haziran akşamı Murat’ı Cezaevi hastanesinden çıkarıp Beyoğlu Eğitim Araştırma Hastanesi’ne getirdiğimizde ailesi, yoldaşları, işçi ve emekçiler ile basın vardı bekleyenler arasında. Murat bunları görebilecek ve anlayacak durumda değildi. Bilinci gidip geliyordu.
Dışarıda...
Murat, dışarıda bizlerle 28 gün yaşadı, bilincini kaybetmişken bile çalışma yürüttüğü bölgeleri, yaptığı eylemleri, cezaevindeki yoldaşlarını ve hücre tipi saldırısını sayıklıyordu sürekli. Bütün bu süre boyunca binlerce işçi, emekçi, aydın ve sanatçı onu yalnız bırakmadı. 28 gün boyunca açılan üç ziyaretçi defteri dolduğu gibi , onu ziyaret edenlerin sayısı da bini aşmıştı. Murat’ı tahliye ettirmeyi başardıktan sonra çalışma kesintisiz sürdü. Bütün illerdeki tutsak yakınlarını İstanbul’a toplamıştık. Sürekli kurumları geziyor, hastaneye ziyaretler ve eylemler örgütlüyorduk. Hastanenin önünde her gün bir basın açıklaması yapılıyordu. 28 gün boyunca Murat’ı ve cezaevlerindeki hasta tutsakları gündemden düşürmedik. Bu çalışmanın en büyük başarısı, kitle ayağını iyi kurmayı başarmamızdır.
Bugün açısından bu ve buna benzer kampanyalarda öncelikle gözetilmesi gerekenler, çalışmanın kendisine inanmak; doğru kişileri seçip iyi bir plan yapmak; kitle ayağını iyi örmektir. Biz Murat’ı tahliye ettirip tedavi edebileceğimize inanıyorduk ve buna sıkıca sarıldık. İlgili ilgisiz herkesi harekete geçirmemiz gerekiyordu ve iyi bir planla kiminle görüşürsek daha etkili noktalara sıçrayabiliriz, bunların en ince hesabını yaptık. Bu çalışma bize muazzam bir çevre kazandırmıştı. Murat’la ilgili yürütülen kampanya hücre tipi cezaevlerine karşı sendikaların, aydınların, işçi ve emekçilerin duyarlılığını artırdığı gibi onların harekete geçmelerini ve hücre tipi saldırısına karşı tavır belirlemelerini sağlamıştı. Murat’ı devletin elinden söküp almamız büyük bir moral kazanım olmuştu. Murat’tan sonra bu çalışma sayısız eylem ve etkinliklerle kesintisiz sürdü. Hedefe kilitlendik ve ne pahasına olursa olsun kazanımla sonuçlandırdık!”
*Yoldaşlarının anlatımından.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
işçinün günlüğü |
|
|
|
|
|
|
|
www.günebakandüsleri.blogcu.com |
|
|
|
|
|
|
www.alinteri.org
www.atilim.org
www.kizilbayrak.net
www.komunarca.org
www.halkingunlugu.org
www.iscikoylu.com
sosyalist basının siteleridir |
|
|
|
|
|
|
|
üretmek yaşamı |
|
|
|
|
|
|
www.üreti-yorum.org
üretmek gerekiyor yaşamı tüm alanlarıyla |
|
|
|
|
|
|
|
Yaşasın Devrim ve Sosyalizm! |
|
|
|
|
|
|
www.ufukcizgisi.org
teoriyle pratiğin buluştuğu nokta ufkumuzun çizgisi |
|
|
|
|
|
|
|
geçlik gelecek ,gelecek sosyalizm |
|
|
|
|
|
|
Şentürk sonsuzluğa uğurlandı
HABER FOTOĞRAFLARI MALATYA (03.08.2007)- MLKP militanı Sefer Şentürk, dün memleketi Malatya'nın Akçadağ İlçesi'nin Kürecik'e bağlı Tataruşağı Köyü'nde ailesi, yoldaşları ve dostları tarafından sonsuzluğa uğurlandı.
Şentürk, 31 Temmuz günü Almanya'da, yakalandığı amansız hastalık sonucu yaşamını yitirmişti.
“Sefer Şentürk yoldaş ölümsüzdür/ ESP” pankartının açıldığı cenaze töreni saygı duruşu ile başladı. Konuşmalarda, Şentürk'ün izinden yürüneceği sözü verildi. 200 kişinin katıldığı törende, “Devrim şehitleri ölümsüzdür” sloganları atıldı.
Törene İstanbul ve Malatya ESP ile AvEG-Kon mesajlar gönderdi.
|
|
|
|
|